ÖLÜM TÜCCARLARI

klinik farmakoloji dosyası
Acı İlaç

Prof. Dr. F. Cankat Tulunay

Türkiye Akılcı İlaç Platformu Başkanı, EACPT Onursal Başkanı

 DSÖ yayınladığı bültende ilaç sanayiinde yolsuzluk ve etik dışı davranışların  farmasötik işlerin her basamağında endemik olduğunu bildirmekte. Farmasötik sektördeki bu yolsuzluk ve ahlaksızlıklar ilaç araştırmasından satışına ve promosyonuna kadar her kademede görülür.  DSÖ e göre  rüşvet, delilleri değiştirme, sahtecilik ve çıkar ilişkileri ilaç zincirirn her kademesinde görülmekte. Yolsuzluk ve ahlaksızlık ilaçların incelenmesi ve ruhsatlandırılması safhasında da yaygındır. Pazarlama döneminde de etik dışı, legal veya illegal,  stratejiler çok yaygındır.

 Sahte (counterfeit) ve standart dışı ilaçlar fakir-zengin her ülkede görülebilir ve sonucu direkt olarak hastanın ölüm-kalımını tayin eder.  Türkiyede birtaraftan tezgahlarda sahte ilaçlar satılırken, diğer taraftan yeterli incelemeler yapılmadan verilmiş ruhsatlı ilaçlar piyasada kol gezmekte. Örneğin Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesinin uygun olmadığı hakkında rapor verilip durumun İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğüne (Yeni TİTCK)  bildirilmesine rağmen  hiçbir tedbir alınmaması  ilaç  kalite kontrollarının ne seviyede olduğunu göstermekte.

 İlaç ve sağlık yolsuzlukları yanlız hastaları etkilememekte, ayni zamanda ülkenin ekonomik kaynaklarını da tüketmektedir. Üçüncü dünya ülkelerinde sağlık harcamalarının %89’u yolsuzluklarla kaybolmakta. Birinci dünya ülkelerinde etik dışı pazarlama ve diğer işler 12-23 milyar dolar kayba sebep olmakta. Tüm dünyada ilaç bütçelerinin %10-25’I , yaklaşık 190 milyar dolar, heba olmakta ve bu paranın çoğu ilaç firmalarının ve yandaşlarının cebine inmekte. Türkiyede durum farklı mı? DSÖ rakamlarının minimumunu alsak senede 1.5 milyar dolar bizlerin cebinden hortumlanmakta (bir kaç örnek için bkz. Türkiyede İlaç Soygununa  Birkaç Örnek, ‘http://www.klinikfarmakoloji.com/index.php?q=node/1048). Yakın bir süre önce 50 hastahane ve 12 firmanın karıştığı milyarlık yolsuzluk ört-bas edildi bile.. (BAKINIZ YOLSUZLUK EK 1,2 VE 3 DOSYALAR)

 DSÖ ne göre ‘ilaç zincirinde şeffaflık ve izlenebilirlik yokluğu etik dışı uygulamalara ve ahlaksızlıklara yol açar’.  Yolsuzluk ülkelerin sağlık sistemlerini etkileyen en önemli faktörlerden birisidir. Örneğin, yolsuzluğun fazla olduğu ülkelerde bebek ölümleri daha fazladır.

 İlaç yolsuzluklarının önemli bir faktörü de yazılı-sözlü basın ve dijital medayadır. ABD hariç birçok ülkede reçeteli ilaçların radyo-televizyonlarda reklamı yasaktır. Bazı ülkelerde OTC ilaçların reklamı serbesttir. Türkiyede de bir süredir gizli-açık ilaç reklamları basın,TV ve özellikle internette görülmekte. Zamanında kuralların konulmamış olması işin ahlaksızlık boyutuna çıkmasına ve hastaların şarlatanlar tarafından kandırılmasına yol açmakta. Sağlık Bakanlığı bu konuda çok yetersiz kalmış ve bunlarla başa çıkmaz hale gelmiştir. Bazılarını yasaklamasına rağmen PANAX gibi ürünlerin sahte-kandırıcı rerklamları her ortamda devam etmekte.  Bakanlığın yaptığı göstermelik uyarılar bir işe yaramamakta… TİTCK kurumu sahtekarlarla başa çıkamayınca  acısını gücünün yettiği (!) eczacılardan çıkartmakta ve eczane vitrinindeki reklamları yasaklayarak iş yapmış olmakta!!!

Senelerce yazdık ve dedik ki, madem bu işi beceremiyorsunuz, danışma kurullarınızı kaldırın FDA ve EMEA kararlarını uygulayın, ilaç sektörünü ruhsat almak için senelerce bekletmeyin...  TİTCK nihayet yarım-yamalak ta olsa doğru yolu gördü ve FDA-EMEA nın bazı (!) ilaçlar için uyarılarını Türkiyede de uygulamaya başladı ama halen ALKAZELTSER Türkiyede kalp hastalıklarının tedavisi için kullanılabilmekte (!), acaba FDA veya EMEA neden bu endikasyonları vermiyor??? Türkiyede ilaç politikalarını kim uyguluyor? Bazı ilaç firmaları mı yoksa SB ve SGK mı???

 Yeni kolesterol rehberleri maalesef statincilerin (Pfizer, MSD, AstraZeneca..) etkileri ile hazırlandı ve neredeyse bazı firmaların ilaçlarına özel hale geldi. Rehberler sağlık mensupları için yol gösterici değil, ilaç firmaları için kar artırma mekanizması haline geldi. Bu gün öğreniyoruz ki, ABD de kolesterol seviyesi hakkında karar veren dokuz panelistten altısı büyük ilaç firmalarının adamları ve çeşitli isimler altında ilaç firmalarından maddi çıkar sağlamakta. İlaç firmaları-basın, yayın organları işbirliği ile satılmış bilim adamları tarafından hazırlanan rehberler kamuoyuna yutturulmuş ve başlangıçta milyonlarca Amerikalı, daha sonra tüm dünyada milyonlarca kişi ‘YÜKSEK KOLESTEROL’ seviyesine terfi ettirilmiş (!), ilaç firmaları milyarlarca dolar kazanırken binlerce kişi bu ilaçların çok ciddi yan etkileri (ani ölümler, seksüel bozukuklar, impotans, osteoporoz, hormonal bozukluklar, karaciğer yetmezliği, adale hastalıkları gibi) sebebi ile perişan olmuş, hiç bir hasta bu ilaçlar sebebi ile kalp krizinden kurtulamamıştır.

 ABD deki bilimsel ahlaksızlık kısa sürede Türkiye dahil, birçok ülkeye sıçradı. Genellikle dürüst ve etik bildiğimiz Japonya bile baştan çıktı. Japon üniversitelerinde çalışan doktorların bir kısmı statincilerden yüklü miktarda para almaya ve karşılığında da statin pazarlamaya, rehberleri çarpıtmaya başladılar. Japon Ateroskleroz Cemiyeti total kolesterol seviyesini 220 mg ilan ederken ABD de bile bu seviye 240 md dı.  Toyama Üniversitesi Tıp Fakültesinden Prof. Tomohito Hamazaki ve diğer dürüst bilim adamları bu total kolesterol seviyesi uygulanırsa ‘orta yaş ve yaşlı Japon kadınların yarısının yüksek kolesterol sebebi ile gereksiz ilaç tedevisi göreceklerini’  açıkladılar ve Ateroskleroz Cemiyeti kolesterol seviyesini eski haline çekme zorunda kaldı!

Japonyada 1998 yılında çıkartılan kanunla üniversitelerin firmalardan finansman sağlamalarına yol açılmış ve  2006 yılında büyük firmalar üniversitelere 26 milyar yen yardımda bulunmuşlardır. Bunun karşılığında çeşitli yolsuzluklar ortaya çıkmaya başlamıştır. Tamiflunun davranış bozuklukları ve intihara teşebbüse sebep olmasını inceleyen Japon Sağlık Bakanlığı müfettişleri, bakanlık danışma kurulunda görevli 3 profesörün Tamiflunun imalatçısı CHUGAİ firmasında 76 milyon yen rüşvet alarak yan etkileri sakladıklarını ve önemsiz gösterdikleri gerekçesi ile işlerine son vermiştir (bizde ise aldığı 15.000 dolar rüşveti İstanbulda otel odasında unutan profesör baş tacı edilmiştir!!!).  Daha sonra Japon Sağlık Bakanlığı ilaç firmalarından maddi menfaat sağlayanların danışma kurulu üyesi olamayacağına karar vermiştir.

 Bu yılın son haftasında ise çok büyük bir skandal ortaya çıktı ve rehberlerin nasıl hazırlandığını öğrenmiş olduk (!). Amerikan Diyabet cemiyeti kendi yayın organı ‘Diabetes Care’de’  (Diabetes Care. 2013;36:S1-S110, e1-e4.)bu güne kadar diyabetik hastalarda kabul edilen sistolik kan basıncının 130 mm/hg ve altı değil 140 mm/hg olduğunu ve daha önceki rehberin bilimsel çalışmalara göre değil gözlemlere (!!!!, ilaç firmalarının ve yandaşlarının gözlemlerine göre!!!) dayanarak, ‘lower is better’ mantığı ile yapıldığını itiraf ettiler. Yeni yapılan kontrollu klinik araştırmalar ve meta-analizler gösterdi ki düşük kan basıncı (130 mm ve altı) mortalite ve miyokard infarktüsünü değiştirmemekte, buna mukabil hipotansiyon ve diğer çok ciddi yan etkileri artırmaktadır. Sistolik kan basını 119.3 mm olduğunda (intensif tedavi grubu) stroke riskinde , standart tedavi grubuna (ortalama 133.5 mm) göre  %0.21 bir azalma elde edilirken, senkop, seremlik ve diğer yan etkilerde %2 artış ortaya çıkmıştır (the Action to Control Cardiovascular Risk in Diabetes [ACCORD] trial).

 Gelelim işin diğer yönüne… Şu anda milyonlarca diyabetik hasta kan basıncını 130 mm/hg altına düşürmek için milyarlarca liralık ilaç kullanıyor, geri ödeme kurumları bunlara para yetiştirmeye uğraşıyor. Diğer taraftan tedavi olduğunu zanneden zavallı hastalar belkide bu gereksiz tedavinin yan etkisinden ölüyor… Bundan dolayı buna sebep olanlara ‘ÖLÜM TÜCCARLARI’ deniyor.

Most of the heart disease experts who urged more people to take cholesterol-lowering drugs this week have made money from the companies selling those medicines (Bu hafta daha fazla kişiyi kolesterol düşürücü ilaç almaya teşvik eden kalp hastalıkları uzmanları bu ilaçları satan firmalardan para kazandılar). Bu satırlar Associated Press yazarı Linda A Johnson’a ait, 2004 de yayınlanmış (http://www.laleva.org/eng/2004/07/pharmaceutical_corruption_groups_blast_new_cholesterol_guidelines_over_conflict_of_interest.htmlPharmaceutical corruption: Groups blast new cholesterol guidelines over conflict of interest). Değişen bir şey yok, 2004 de kolesterol düşürücü ilaçlar 26 milyar dolar (tüm dünyada) iken bu gün bu rakam 100 milyar dolarlara gelmiştir. Kazananlar, hasta sömürücüler (ilaç firmaları ve yandaşları), kaybedenler hastalar ve sosyal sigorta kurumları... Amerikan Kalp Cemiyeti kalp krizlerini önlemek için ülkenin önde gelen 9 kolesterol uzmanına rehbet hazırlatır ama bu uzmanların tümü nedense kolesterol düşürücü ilaç satan büyük firmalara  ( Amerikan Kalp Enstitüsüne göre, 9 uzmadan sekizi Pfizer, MDS, BMS ve AstraZenecadan para almış) göbekten 10 kere bağlı kişiler çıkar!!! Bunların hazırladığı rehberden sonra 7 milyondan fazla Amerikalı ilaç kullanmaya başlar ve toplam rakam 45 milyona ulaşır.

ABD de 16 üyeli ‘United States Preventive Services Task Force’un hiç bir üyesinin hiç bir çıkar ilişkisi yok iken ulusal hipertansiyon, obesite ve kolesterol rehberlerini hazırlayan komisyon üyelerinin çıkar ilişkilerinden geçilmiyor. Bazıları senede 400.000 dolara kadar ilaç firmalarından emeklerinin karşılığını (!!!) (toplam 20 üye, obesite komisyonundan 8, kolesterol komisyonundan 7, hipertansiyon komisyonundan 5 üye) alıyorlar. Bütün bunlara rağmen federal bir kurum olan NIH (National Institute of Health) üyülerinin çıkar ilişkilerinin mahrem olduğunu ve açıklamayacağını bildiriyor ve New York Times’ın bilgi edinme  isteğini (Freedom of Information Act) geri çeviriyor (bizim de yaptığınız müracaatler IEGM’de cevapsız kaldı!) fakat muhabirler yayınları ve konferans bürolarının kayıtlarını incelediklerinde NIH üyelerinin çoğunun ilaç firmaları ile ilişkili olduğunu ortaya koyuyor. Örneğin NIH hipertansiyon grubunun eş-başkanı Dr Suzanne Oparil, obesite komisyonun eş başkanı DR. Donna H. Ryan’ın en az 8 ilaç firmasından para aldıkları ortaya çıkıyor. Kolesterol komitesi üyesi, Iowa Üniversitesi profesörlerinden Dr. Jennifer G. Robinson  2008 yılından beri en çok statin satan firmalardan 450.000 dolar aldığını itiraf etti.

Mızrak çuvala sığmaz hale gelince ABD Senatosu Fianas Komitesi üyesi Charles Grassley ilaç endüstrisi ile akademisyenler ve doktorlar arasındaki ilişkiyi araştırmaya başladı ve Pandoranın kutusu açıldı… Harvard Tıp Fakültesi pediyatrik psikofarmakolojinin başkanı Profesör Joseph L. Bierderman 2002-2007 yıllarında ilaç firmalarından aldığı 1.6 milyon dolar karşılığı, ahlaksızca antidepressan ve antipsikotikleri FDA onayı olmamasına rağmen 2 yaşındaki çocuklara dahi vermeye başlamış ve bunun propagandasını yaparak firmalara milyonlarca dolar kazandırmıştır.  Bierderman’ın ahlaksızlığına iki yardımcısı da karışmış ve benzer miktarlarda para almışlardır. Bunların bazı müritleri ayni işi Türkiyede de yapmaya başlamışlardır…. Diğer bir örnek Stanford Tıp Fakültesi psikiyatri bölümü ve Amerikan Psikiyatri Cemiyeti Başkanı Profesör Alan F. Schatzberg! Senatör Grassley’in araştırmaları sonucu bu sahtekar psikiyatrisin ‘Corcept Therapeutics’ firmasının ALTI MİLYON DOLARLIK hissesine sahip olduğu, bu firmanın düşük ilacı mifepriston’u depresyon tedavisinde kullanmak için çaba harcadığı ortaya çıkmış. Kendisinin ayni zamanda NHI den aldığı grant ile hisse senedi sahibi olduğu firmanın ilacının araştırmasını yaptığı anlaşılmış (olayın ortaya çıkması üzerine Stanford bu kişiyi araştırmadan almıştır)… Son senelerde ortaya çıkan sahtekarlardan en önemlilerinden birisi hiç şüphesiz ki Prof. Charles B Nemeroff’tur. Nemeroff Emory Üniversitesinde Psikiyatri Kliniği başkanı ve sahtekar Schatzberg ile beraber editörlük yaptığı ‘Textbook of Psychopharmacology’nin yazarlarından. Nemeroff yanlız doktorları ve hastaları kandırmamaış, ayni zamanda Emory Üniversitesinide dolandırmış. NHI ten aldığı 3.95 milyon dolarla GSK nın ilaçlarının araştırmasını yaparken, GSK dan 500.000 almış, üniversiteye 9.999 dolar aldığını deklare etmiş… (http://www.nybooks.com/articles/archives/2009/jan/15/drug-companies-doctorsa-story-of-corruption/).

Maalesef ‘ölüm tüccarları’ her ülkede ve durumda işlerini yürütüyorlar. Türkiyede de bunları sıklıkla görüyoruz… Zararı faydasından çok birçok ilaç Türkiyed de russet alıyor ve geri ödeme listelerine girebiliyor. SGK iki sene önce etkisiz dediği sigara bıraktırma ilacını tekrar geri ödemeye almak için çabalıyor. İki senede ne değişti? Değişen bu ilaçların yan etkilerinin daha iyi anlaşılması ve FDA’in uyarı üzerine uyarı yayınlaması… Onlarca etkisiz veya etkisi şüpheli ilacı ödeyip sonra da paramız yok diye acısını doktor ve eczacılardan çıkartıyor, ilaç firmaları ile de kayıkçı kavgası yapıyor… umarız 2013 bizlere 2012 yi aratmaz!

Austin, Texas 29.12.2012

Ekler: Yolsuzluk dosyaları